Eylül 2018 Olimpos-Antalya Seyahatim

Hayatımda sınırlı yerleri seyahat etmiş olsam da şimdiye kadar gidip gezdiğim yerler arasında en üste koyabileceğim bir yerden bahsedeceğim size. Olimpos! Toros Dağlarına bağlı Tahtalı dağının çevrelediği liman kenti, çok eski ve değerli yerleşimlere ev sahipliği yapıyor. Beydağları-Olympos Milli Parkı sınırları içinde yer alması I. Derece Arkeolojik Sit Alanı olması özelliğini taşıyor. Beni etkileyen kısım da tam burada başlıyor. Tarih, doğa, temiz hava, pırıl pırıl deniz, güneş, el değmemiş bir sahil, sahile paralel uzanan kocaman yemyeşil dağlar, denizde yüzen caretta-carettalar…. Hepsinin tek tek anlatacağım Olimpos’a âşık olmamak için hiçbir neden yok!

Seyahatimi 2018 yazının sonu, sonbahar başlangıcında, eylülün ilk haftası yaptım. Tatil dönüşü bu tarihlerin mükemmel bir seçim olduğunu tasdikledik, gerek insan yoğunluğu gerek hava açısından. Tatil planımı kardeşimle çok önceden yapmıştık (4-5 ay öncesinden). Konaklamamız bu yüzden çok uyguna geldi. Olimpos Çamlık Pansiyon’da kaldık. Sabah kahvaltısı ve akşam yemeği açık büfe olması diğer pansiyonlardan bir adım önde olmasını sağlamıştı bizim için. Bungalov evleri, çadır kurma alanları, ağaç evleri ve ağaçtan oda seçenekleri mevcuttu. Pansiyon, çeşitli meyve ağaçları ve üzüm asmalarıyla bezenmiş çardakları, oturma alanları ve grafiti çalışmalarıyla süslenmiş barıyla girince bizi mest etti. Odamızın hazırlanmasını beklerken iki katlı çardakların üst katında, misafirlerin oynaması için konulmuş masa oyunlarıyla zaman geçirdik. Biz iki kişilik odada kaldık. Gayet ferah, manzaralı (manzarası olmayan oda yoktur herhalde) ve klimalı (klimasız oda da yoktur herhalde), iyi bir odaydı. Fiyat-performans açısından ortalamaydı. Pansiyonun gerek işletmecisi gerek çalışanları, barmeni, aşçısı, kedisi çok tatlı sevecen ve sıcakkanlı insanlardı.

 

Gidiş ve dönüşümüzü otobüsle yaptık. Otobüs yolculuğu (İst Otogar.-Ant. Otogar) 8-9 saat sürdü. Antalya Otogar’ından Olimpos, Kumluca, Finike, Kaş otobüslerinden (15 Tl) birine binip Olimpos sapağında dinlenme tesisinde inip oradan her 20 dk bir ring yapan servislere (5 Tl) bindik. Bu servisler her 20 dk da bir sizi Olimpos sapağından alıyor aşağıdaki pansiyonlara tek tek dağıtıyor. Dönerken de yukarıya çıkan olursa onları alıp dönüyor. Aşağı yukarı kavramlarını kullanmamın sebebi; dinlenme tesisi yani Olimpos sapağı denilen yer dağın yukarı kısmında kalıyor ve manzarası çok güzel olan bir mekan… Aşağı dediğim yer ise liman kenti, sahil Olimpos. Yan tarafı Çıralı, caretta carettaların yumurta bıraktıkları sahil olan; Olimpos kadar güzel olan bir belde. İster o dinlenme tesisinden, ister Olimpos’tan sahilden ulaşım sağlayabilirsiniz. Biz gün sahil boyunca yürüyerek Çıralıya ulaşmıştık ve orayı da gezme şansımız olmuştu.

Eşyalarımızı yerleştirdik, etrafta neler var diye dolaşmaya çıktık. Olimpos minik, her şeyin iç içe olduğu samimi, salaş mekânların ve insanların olduğu; yazın her türlü aktivitenin olduğu bir belde. Bizim özel aracımız yoktu buna rağmen bir hafta boyunca bu küçük yerden ayrılma isteği duymadık. Her günü dolu dolu, eğlenceli, sıkılmadan geçti. Bir cadde düşünün o cadde üzerinde pansiyonlar, kafeler, turizm-aktivite acenteleri, barlar, büfeler ve caddenin sonunda antik kent sonrasında masmavi deniz… Antik kente girişi müze kartla yapabiliyorsunuz eğer yoksa ordan temin edebiliyorsunuz. Günlük veya haftalık giriş kartları da veriyorlardı hala değişmediyse. 18 yaşına kadar girişler ücretsiz, benim de kartım olduğu için kolayca giriş çıkış yapabildik. Antik kente giriş ve çıkış saatleri belli bir saat aralığında fakat gece de açık oluyormuş, biz bunu maalesef son gece fark ettik.

Deniz-güneş dışında neler yapabileceğimizi öğrenmek için işletme sahibiyle sohbet ettik. ATV, kano, tekne turları, dağ tırmanışı, kültürel turlar, vs. bir çok aktivite yapabileceğimizi söyledi. Kardeşim pansiyonun hemen karşısında ATV turları düzenleyen Olimpos Safari’ye ertesi günkü öğleden sonraki tura katılmak için bilgilerini verdi. Ben katılmak istemedim çünkü çok toz olacağını söylediler. Turlar 1,5 saat oluyor, bir sabah bir de öğleden sonra düzenleniyor. Kaybedenler Kulübünün çekildiği yerlere uğruyorlarmış ve dağ tepe geziyorlarmış. İki kişi de bir ATV yi kullanabiliyormuş. Kişi başı 50 lira verdik fakat şimdi elbette artmıştır. Kardeşim turdan sonra çok eğlendiğini, toza bulandığına değdiğini söylemişti.

 
 

Kaldığımız pansiyon sahile 15 dk yürüme mesafesindeydi. Bu yönü biraz kötüydü aracımız olmadığı için. İlk gün denizden dönüşte otostop çekmiştik, yerini tam hatırlayamadığımız için kaçırdık ve daha fazla yürümek zorunda kalmıştık J))) Sahile çok daha yakın pansiyonlar da vardı elbette fakat ya çok daha pahalı ya da özellikleri pek iyi değildi. Keşif yaparken aktivite düzenleyen yerlerden de bilgi aldık. Hemen hemen her yerde fiyatlar benzerdi, zaten programlar da aynıydı. Zest Turizm’den Batık Kent-Kekova-Demre (kişi başı 90 Tl) tekne turuna tatilimizin 3. günü katılmak için bilgilerimizi verdik, diğer aktiviteler için orada uzun yıllardır sportif aktiviteler düzenleyen, yaşayan Yıldırım Seçmen’in iletişim bilgilerini aldık. Yıldırım Bey ile kano turuna tatilimizin 5. günü katılmak için konuştuk. Böylece tatili kabataslak ilk gün şekillendirmiş olduk.

 

Daha sonrasında sahile indik, antik şehrin içinden geçerken ne kadar muhteşem olduğunu düşünmeden edemiyorsunuz. Her gün farklı bir yer keşfediyorduk. Farklı bir kalıntı, farklı birinin mezarını, farklı bir lahit, farklı bir bilgilendirme panosu. Zaten ilk gün 3-3,5 saatimiz sahile inmeden alanı gezmekle geçti. Sonraki günler de her geçtiğimizde en az yarım saat oyalandık. Likya yolunun başlangıcı da buradan başlıyor, tabelalarla gösteriliyor. “Antik Kentin günümüze ulaşmış kalıntılarının çoğu orman içinde ağaç ve çalılarla örtülü olup Helenistik, Roma, Bizans dönemlerine ait. Olympos’un günümüze kadar ulaşmış kalıntıları genellikle doğudan batıya doğru, hızla denize akan bir ırmağın ağzında ve her iki yakasında yer alır. Antik dönemde kenti ikiye bölen nehir yatağı bir kanal içine alınarak her iki yakası da iskele olarak kullanılmış ve köprü ile birbirine bağlanmıştır. Bugün köprünün bir ayağı yerinde durmaktadır. Güney kıyıda, Hellenistik Dönem’in çokgen örgülü duvarı ile yanındaki Roma ve Bizans onarımlarını işaret eden bölümü görülmektedir. Nehir ağzına yakın bir yerde küçük ve dik akropolde geç dönemlerden kalan yapı kalıntıları yer alır. Irmağın güney kıyısındaki Hellenistik temelli ve Roma onarımlı küçük tiyatro oldukça harap olup, girişin bir yanı iyi korunmuş durumdadır. Şehrin görülebilir diğer önemli yapısı ise ırmak ağzının 150 metre batısında yer alan tapınak kapısıdır. İon düzeninde küçük bir tapınağa ait olduğu mimari parçalardan Roma İmparatoru Markus Aurellius (İ.S. 172–173) adına yapıldığı da kapı önündeki heykel kaidesinden anlaşılmaktadır. Kalıntılar arasında en ilginci Antalya Müzesi‘nce yürütülen kazılarla gün ışığına çıkarılmış olan Kaptan Eudomus’un Lahdi‘dir. Nehir ağzının hemen yanında kayalığın oyuğunda yer alan lahit hem duygu dolu şiirsel ithaf yazıtında kaptanın adını vermesi hem de uzun kenarındaki gemi kabartmasında gemisinin şeklini vermesi açısından da büyük önem göstermektedir. Olympos’un doğusunda, sahilden 300 metre ileride Carettaların yumurta bıraktığı muhteşem kumsalı ve pek çok bitkinin yaşadığı sahil kumulları ile ünlü Çıralı yerleşimi yer alır. Kentin birkaç kilometre güneybatısındaki Çakaltepe olarak anılan yükseltinin güney yamacından devamlı olarak alev çıkar. Özellikle geceleri çok etkileyici olan bu doğa olayı metan gazının asırlardır aynı noktadan yeryüzüne ulaşmasından başka bir şey değildir. Bu doğa olayı Likya’da yaşayan ve soluğundan ateş püskürdüğüne inanılan Khimaira Canavarı ile özdeşleşmiş ve bu sayede Olympos, Bellerophontes Efsanesi‘ne ev sahipliği yapmıştır. Zamanla demirci Tanrı Hephaistos’un kült merkezi, Roma ve Bizans dönemlerinde de dini merkez olarak kullanılan alanda yer yer orijinal blokları görülebilen kutsal yol ile alevlerin etrafındaki bir takım yapıların temellerini görmek mümkündür. İç duvarları yer yer freskolarla süslü Bizans Kilisesi ise alandaki en anıtsal kalıntıdır.” Tarihin içinde zaman gezisi yaptıktan sonra yeşilin her tonunu barındıran nam-ı diğer Olympos Dağının eteğindeki pırıl pırıl parlayan masmavi denize ulaşıyorsunuz. Her denize gittiğimiz gün bu güzel yolu gidip gelmekle geçti. Sıcaklığın çok fazla olduğunda biraz zor olsa da değerdi sanırım.

 
 

2. gün kardeşim ATV turuna gitti, ben denize gittim. Akşamına gece hayatıyla ünlü olan caddesine çıktık. Cazz müzik yapan bir bara oturduk. Canlı performans inanılmaz güzeldi. Kaktüs Cafeydi sanırım. Her türlü müziğin olduğu mekanlar var, insanlar çok rahat ve salaş; bize bu müzik zevki yetti tadı damağımızda ayrıldık.

 
 

3. gün tekne turuna katıldık. Ada olan ve dondurmasıyla ünlü olan Kekovaya, depremden dolayı denizin altında kalan Batık Kente, Myra Antik Kentine ve Noel Baba Kilisesini gezdik. Çok keyifli bir gündü. Suluada Turu ile bu tur arasında kalsak da, bu turu tercih etmekten olduktan memnun kaldık. Çünkü Suluadada kültür turu olmayacaktı. Kültür turu yaparken de bol bol koylarda durup denizin tadını çıkardık, yüzdük. Koyların hepsi birbirinden nefisti. Çamur banyosu yapılan, kükürtlü bir yerde de durma imkânımız oldu. Günü güzel anılarla kapattık.

 
 

4. gün deniz-pansiyon yaparak geçirdik, akşamına bir barda 90’lar konseptli bir organizasyona katıldık, tabi ki çok keyifliydi.

5.gün Yıldırım Bey’in organize ettiği kano turu günüydü. Kanoyu kardeşimle idare ederken biraz çekişme yaşadık ama sonunda başardık. Kano turu en keyif aldığımız etkinlikti. Yıldırım Bey’in bilgisi ve yılların verdiği deneyimle her dakikasını kaliteli ve keyifle geçirdiğimiz bir aktivite oldu. Çeşitli mağaralara ve yarasa mağarasına girdik. Doğal akvaryum olan bir yerde dalış yaptık ve orada fotoğraflarımızı çekti, benimkiler her zamanki gibi kötü çıktı o yüzden kardeşimin fotoğraflarını koyuyorum. J Dönüşte caretta carettalarla birlikte kürek çektik. Yaklaşık 3,5-4 saat süren bir etkinlikti.

 
 

Son gün kardeşim çok yorgundu denize tek gittim, bir çok kişiyle tanışma fırsatım oldu bu sürede. Sahilin gece de açık olduğunu maalesef bu son gün öğrendim. Gece tekrar çıktığımda, antik kent ve sahil koruma alanı olduğundan herhangi bir yapı yapılmasına izin verilmiyor bu nedenle ışıklandırma olmadığından zifiri karanlıkta telefon feneriyle yürüyorsunuz. Sahile vardığınızda yazısız bir kuralla karşılaşıyorsunuz; herkes sahilde ama kimse ışık yakmıyor. El yordamıyla oturmaya yer buluyorsunuz ve gökyüzünde parlayan yıldızları izleyebilirsiniz ya da müzik yapanlara katılabilirsiniz. O gece o gün tanıştığım insanlarla muhabbet etmeyi, dağdan gelen yaprak hışırtı seslerini, denizden gelen esintiyle yıldızların önce parlayıp sonra gökyüzünde süzülmelerini, müzik tınılarını dinlemeyi ve eşlik etmeyi hafızamın çok değerli yerlerine kaydettim…

 

Alıntı:

Leave A Reply