Şubat 2020 Kars Seyahatim

Merhabaa,

Bu benim ilk blog yazım, düşündüm ne hakkında yazsam ne hakkında yazsam diye tabi ki en iyi yaptığım ve en çok zevk aldığım ayrıca da en son yaptığım seyahatim hakkında yazmaya karar verdim. Malum tam şu sıralar zamanı: Doğu Ekpresiiii!

 

Seyahatimi gidiş uçakla, dönüş trenle olacak şekilde planladım. Çok fazla vaktim olmadığı için de ve biraz son an planı olduğu için bir günümü Kars’a ayırmak zorunda kaldım. Sabah 07.15 uçağıyla Sabiha Gökçen Havalimanın’dan Kars Harakani Havalimanı’na indim. İndiğimde saat 09.00’du. Planlanan uçuş saatinden 15 dk. erken vardık. (Pilot kestirmeden gitti sanırım.) Tabi ki erken varılan 15 dk. bagajları bekleme süresine eklendi. Bagajları beklerken şehir merkezine nasıl gidebileceğimi oradaki görevlilere sordum. Aslında gelmeden önce birkaç taksi araştırmıştım fakat şehir merkezine giden minibüsler varken taksiye gerek duymadım. Şöyle bir parantez de açayım yeri gelmişken; eğer birden fazla kişi bu seyahete çıkıyorsanız Kars’a varmadan taksi ayarlayabilirsiniz. Benim konuştuklarım, Ani Harabeleri, Çıldır Gölü, müzeler, şehirci, alışveriş yerleri, uçak transferi, tren transferi yani

kısaca Kars havasını solumaya başladığınız andan itibaren bütün ulaşımınızı taksi karşılıyor. 300-400 lira civarı bir maliyeti var. Fakat ben tek başıma gittiğim için ve gittiğimde tur saatlerini kaçırıp, benim gibi turist arkadaşların merkezde bulunma zamanlarında olmadığım için ekip olabileceğim kimse olmadığından mütevellit taksi seçeneğini başka türlü değerlendirdim. Onu ilerleyen satırlarımda anlatacağım. 5 lira vererek hemen havalimanın önünden kalkan şehir içi araçlara bindim. Kars minyatür bir şehir. Hem çok düzenli hem küçük. Bir kareyi eşit 9 parçaya bölmüş gibi bir şehir içi var, her yer aynı yere çıkıyor veya varmak istediğiniz yere varmak için kaybolma şansınız yok.

Kaldığım yer defterdarlık misafirhanesiydi. Minibüsteki şoför beni önünde inidirdi sağolsun. Gitmeden 3-4 önce misafirhaneyi arayıp yer ayırtmıştım. 1 ay öncesinden aramıştım bana gelmenize 3-4 gün kala arayın öyle yer ayırtıyoruz demişlerdi. Uzun bir zaman dilimi için yer ayırtmıyorlar anladığım kadarıyla. Gürel Bey ile görüştüm, tanıştığım

bütün Kars ahalisi gibi o da sıcakkanlı ve güler yüzlü bir abimizdi. Defterdarlık misafirhanesi diğer çoğu devler binası ve özel işletmelerin binaları gibi eski bir bina. Bu binalara “Baltık Mimarisi” deniliyor. 40 yıl Rus işgalinde kalan Kars’a Rusya’nın kuzeyinde Baltık denizi tarafında uygulanan bir mimari anlayışı 1882’lı yıllarda Hollanda’dan getirdikleri mühendislerce uygulamışlar. Gerçekten nefis yapmışlar. Kaldığım yer de eskiydi haliyle ama bir gece kalacağım ve sadece yatmak için gidecektim. Çok sıkıntı olmadı. Ücret tarifesi ise sivil 35, kamu 25, öğrenci 20 lira.

Eşyalarımı yerleştirdim, üzerimi değiştirdim, şehri turlamaya ve kahvaltı yapmaya çıktım. Saat 10’a geliyordu. Kars’a gelmeden yaptığım araştırmalara göre özel turlar sabah 08.30 da kalkıyordu. O yüzden onları kaçırmıştım. Eğer bir gün daha kalma şansınız olursa veya önceki geceden gelirseniz Kars merkezden kalkan günlük turlar var ve oldukça uygun. 50-60 lira civarı yukarda taksiyle gezebileceğiniz yerleri bu turlar üstelik rehber eşliğinde gezdiriyorlar. Şehir merkezinde ofisleri oluyor. Bir Kars Özel İdarenin sadece Ani Harabelerine giden bir aracı var. Araştırmalarıma göre günde 2 kere kalkması gerekiyordu. Sabah 09.00 ve 12.00 olmak üzere. Kahvaltı yapmak için gittiğim yerde sorup soruştururken kış tarifesine geçtikleri için 12.00 servisini kaldırmışlar. http://www.karsozelidare.gov.tr/kars-ani-antik-kenti-arasi-yolcu-tasimaciligi-mevsim-sartlari-goz-onunde-bulundurularak-guncellenmistir Siteye girip baktığımda da güncellemişlerdi. 8-10 lira civarı bir şeydi bu da. Bunu da kaçırmıştım. Tek çare taksi. Kalmıştı, gezi grubuna katılabileceğim bir grup da yoktu merkezde, herkes ya turla ya servis ya özel araçla dağılmıştı. Kahvaltıyı Ali’s Paradise Cafede yaptım. Kahvaltısı oldukça doyurucu ve ortalama fiyattı. 25 liraydı sanırım. Orada nasıl gezebileceğimi sordum (bütün imkanları kaçırmışken), ben kahvaltı yaparken sağolsunlar baya sorup soruşturdular. Gerçekten çok yardımsever bir millet. Bir taksi ayarladık, Ani harabeleri ve şehir içini dolaştıracak, Çıldır Gölüne gitmekten feragat ettim. 150 liraya anlaştık. Ani Harabeleri merkezden 35-40 km uzaklıkta, 45 dk falan sürüyor. 12:30 gibi harabelerdeydim. Girişte 5 lira ücret ödeniyor, müze kart geçmiyor. Girince nutkum tutuldu, manzara mükemmeldi, hava da çok güzel açıktı. Yer bembeyaz, gök masmavi. (Bu arada kesinlikle gözlüksüz gitmeyin. Ben gözlük almayı unuttuğum için ağlayarak gezdim bütün alanı.) Karşıda uzanan dağlar iki dağın arasında akan ve Ermenistan-Türkiye sınırını çizen

Aras Nehri, bu büyük alan üzerinde medeniyetin,kültürün her bir parçasını oluşturan tarihi yapılar bir buçuk saatlik keşfim boyunca bana eşlik etti. Ben geç gittiğim için alanda sadece ben vardım, iyi ki sonrada gitmişim ayak izlerini takip ederek dolaştım. Öyle ki karın belime geldiği kısımlar oluyor ve altında taşlar olduğu için göremeyip bir yerimi incitme ihtimaline karşı daha önce yürünen yollar en güvenlisiydi. Tabi bazen kestirme yapayım diye kara saplanıp geri ayak basılan yola dönüp yolu uzattığım da oldu. Siz ayak izinden şaşmayın . Ben alanda debelenirken taksi beni bekliyordu. Döndüğümde güvenlik görevlisinin dürbünle beni izlediğini fark ettim, alanda sadece sizi kaldınız sizi izliyordum dedi. Tebessüm ettim. Sonra merkeze döndüm, Kars Kalesini, Harakani Türbesini, Taş Köprüyü, Hamamları ve Kars’ın sokaklarını gezdim. Çok uzun sürmedi çünkü zaten hespi aynı lokasyondaydı. Kars’ın en sevdiğim özelliği, müzeleri şehrin diğer kısmındaydı geç olduğu için müzelere gidemedim. Kafkas Cephesi Müzesini Merak ediyordum. Kars’da dikkatimi çeken şey, camii ve hamamın çok olması. O kadar çok camii ve hamam var ki, bunların çoğu tarihi olmak üzere.

Buraları da gezdikten sonra alışveriş zamanııı! Babam küflü peyniri çok sevdiğinden ve elbette ki Kars diyince akla kaşarı geldiğinden birkaç kilo peynir aldım. Kilosu 30-40 lira civarı. Ben özellikle küçük, gelenek dükkanları tercih ettim. Şekilli, süslü, püslü, ambalajcı dükkanlar nedense bana cazip gelmiyor. Hediyelik eşyalarım ve ertesi sabah tren için yiyecek içecek stoğum için alışverişlerimi de yaptıktan sonra. Bir iki saat dinlenmek için misafirhaneye geçtim.

Biraz dinlendikten sonra akşam yemeği için kaz eti yemeye, sabah kahvaltı yaparken aldığım tavsiyeler üzerine, kaz etini asıl tanıtan ve yapan yerde yemeye gittim. Kars Ocakbaşı Restaurant’ı tavsiye etmelerine şaşırmamak gerekir çünkü gerçekten çok güzel ve lezzetliydi. Kaz etinin yanında 10 çeşit ikram, hoşaf, pide, çay, tatlı, kahve ve hoş sohbetleri, güler yüzleri akşamımı güzel bitirmemi sağladı. Misafirhaneme döndüğümde oda arkadaşımla tanıştım. Çok

tatlı bir kızdı, bana Kars hakkında bir sürü şey anlattı. Dinlerken uyuyakalmışım…

Ertesi sabah 08:00 da olan tren için 07:30 da uyandım, dün beni gezdiren taksiyle konuşmuştum. 15 liraya gara bıraktı. Trene binerken başka kompartımandan çok tatlı bir kızla tanıştım.

Tren macerasına geçmeden önce, Kars hakkında gitmeyi düşünüyorsanız birkaç bilgi vermek isterim.

Konaklama;

· Kars Defterdarlığı Konukevi Öğreci 20, Kamu 25, Sivil 35 Tl

İletişim: Gürel Bey 535 716 45 41

· Kars DSİ 24. Bölge Müd. Misafirhanesi Kamu 44, Sivil 63 Tl

İletişim: 0474 223 57 20

· Kafkas Üniversitesi Misafirhanesi 80 Tl

İletişim: 0474 242 68 35 (Nihat Bey)

· Kars Öğretmenevi İki Kişi 195 Tl

· Arpaçay Çanaksu Kütük Ev 350 Tl (Çıldır Gölü Manzaralı)

 

Ulaşım;

· Havalimanı-Şehir Merkezi Minibüsler 5 Tl

· Kars Özel İdaresi, Kars Sanatevinin Önünden Ani Harabeleri Servisi (Kış 10.00, Yaz 10.00-12.00 saatlerinde)

· Taksi (Ani-Çıldır-Şehiriçi-Müze-Tren-Uçak-Otel Transferleri) 300-400 Tl

Yetkin Bey 546 550 57 07

Tacettin Bey 536 595 83 24

Yüksel Bey 530 471 89 39

· Şehir Merkezinden Kalkan günübirlik turlar sabah 08.30

 

Ukte kalan yerler:

· Sarıkamışta kayak

· Çıldırda balık tutma

· Kafkas Cephesi Müzesi

· Erzurumda cağ kebabı

08.00’da tren hareket etti. Eşyalarımı yerleştirdim. Tren biletlerini alırken 2 kişiydik, 2 koltuk bana 2 koltuk ortağıma almıştık. Fakat daha sonra ben tek yola çıkmak durumunda kaldım. Aynı anda alınan biletler parça parça geri iade edilemediği için 4 koltuk yani bir kompartıman bana kaldı. Burada bir parantez açmak istiyorum kompartıman yani örtülü kuşetli doğu ekspresi kompartımanı 4 kişilik ama eğer rahat etmek istiyorsanız 2 kişiliğe daha uygun, eğer valizleriniz az, sadece sırt çantanız var ise 4 kişi de sığabilirsiniz. Fakat 4 kişi için alan dar olabilir. Ben tek kişiydim oldukça rahattım. Tek priz var o yüzden bana yetti. Birden fazla kişiler için uzatma priz şart. Nevresim ve yastığı görevliler hareket edip, biletleri okuttuktan sonra dağıtıyor. Yalnız yastıklar biraz küçük (bebek yastığı) o yüzden kendiniz de getirebilirsiniz. Ben 4 yastığı birden aldığım için rahattım. Burası biraz sıkıntılı oldu; biletleri okuttuktan sonra nevresimleri dağıtan görevli bana bir tane verdi. Ben de 4 tane biletim olduğunu ve en 1 tane daha almak istediğimi söyledim. Görevli benim tek biletimi okutmuştu. Diğer koltukların da benim olduğunu söyledim, o zaman ekstra para ödemem gerektiğini söyledi. Çünkü bir kişi sadece 1 koltuğu indirimli alabilirmiş. Kalan 3 koltuk için koltuk başına 8,5 Tl fark ödedim ve 4 nevresim 4 yastık aldım. Ödemeyi yaptıktan sonra da şöyle bir bilgi verdi. Eğer diğer koltukların biletlerini okutmasaydı,

TCDD bilet kullanılmadı diye bilet parasını geri iade ediyormuş ya da açık bilete çeviriyormuş.

Nevresimler temizdi, gönül rahatlığıyla serdim, oda da oldukça sıcaktı tişört ve taytla hiç üşümedim. Vagonunu sonunda ve başında biri klozet biri alafranga olmak üzere 2 tane tuvalet var. Çok bir beklentiniz olmadığı sürece temiz ve iş görürlerdi bence. Sıcak su almak için trenin restoranına gittim, sıcak su veremeyeceğini çay alırsam ancak sıcak su temin edebileceğini söyledi. Ben küçük ketıl veya kahve makinesi almayı akıl edemediğim için mecbur almak zorunda kaldım. Verirken termosta vermelerini ve kaç bardak alırsa o kadar koymalarını rica ettim. Restorandan termosla sıcak su aldıktan sonra her şey daha güzel ve kolay oldu. Tren yolculuğum boyunca önereceğim i şeyler; termos-ketıl-priz. Peçete,ıslak mendil, sandviç, abur cubur onları zaten saymıyorum. Aldığım çoğu şeyi de yiyemedim çünkü ilerleyen saatlerde diğer kompartımanlardan tanıştığım dünya tatlısı insanların odalarında vakit geçirdik. Çok eğlendik. Halaylar, çaylar, kahveler, kahvaltılar, tabular, oyunlar, karaokeler, videolar, … Bu arada alkol içmek isteyenler diğer içecekler gibi onu da yanında getirebiliyor. Trenin tek kuralı vagondaki diğer insanları rahatsız etmemek. Zaten bizim vagon yolculuğun sonlarında artık baya kaynaşmıştı.

Tek başlayan yolculuğum bir birinden güzel insanlarla tanışarak çok eğlenceli bitti. Tek geçirdiğim anlar da çok huzurlu ve keyifliydi. Tek, çift, 4’lü, 10’lu her türlü keyifli olacak bir yolculuk. Odamda tek takıldığım saatler, manzaraya bakara, odanın sıcaklığında hem ruhumu hem bedenimi dinlendirdiğim huzurlu saatler olarak anı hafızama kaydedildi.

Yolcuğun 24 saat sürmesi gerekirken 2 saat uzamasıyla 10.00’da Ankara Gar’a vardık. Vedalaşma pozlarından sonra kalan ekiple Anıtkabire çıktık. Ankara Gar-Anıtkabir arası çok yakınmış, giderken minibüsle 5 dk da gittik. Dönüşte yürüyerek 20 dk da döndük. Valizlerimizi gardaki emanet dolaplarına bıraktık. Emanet dolaplarını kim icat ettiyse aklına sağlık. Ankara Gar dan ekip otogara dağıldı taksiyle 10 dk bir mesafedeydi.

Ben trenle sonraki gezi durağım 1,5 saat süren Eskişehir’e geçtim.

Eylül 2018 Olimpos-Antalya Seyahatim

Hayatımda sınırlı yerleri seyahat etmiş olsam da şimdiye kadar gidip gezdiğim yerler arasında en üste koyabileceğim bir yerden bahsedeceğim size. Olimpos! Toros Dağlarına bağlı Tahtalı dağının çevrelediği liman kenti, çok eski ve değerli yerleşimlere ev sahipliği yapıyor. Beydağları-Olympos Milli Parkı sınırları içinde yer alması I. Derece Arkeolojik Sit Alanı olması özelliğini taşıyor. Beni etkileyen kısım da tam burada başlıyor. Tarih, doğa, temiz hava, pırıl pırıl deniz, güneş, el değmemiş bir sahil, sahile paralel uzanan kocaman yemyeşil dağlar, denizde yüzen caretta-carettalar…. Hepsinin tek tek anlatacağım Olimpos’a âşık olmamak için hiçbir neden yok!

Seyahatimi 2018 yazının sonu, sonbahar başlangıcında, eylülün ilk haftası yaptım. Tatil dönüşü bu tarihlerin mükemmel bir seçim olduğunu tasdikledik, gerek insan yoğunluğu gerek hava açısından. Tatil planımı kardeşimle çok önceden yapmıştık (4-5 ay öncesinden). Konaklamamız bu yüzden çok uyguna geldi. Olimpos Çamlık Pansiyon’da kaldık. Sabah kahvaltısı ve akşam yemeği açık büfe olması diğer pansiyonlardan bir adım önde olmasını sağlamıştı bizim için. Bungalov evleri, çadır kurma alanları, ağaç evleri ve ağaçtan oda seçenekleri mevcuttu. Pansiyon, çeşitli meyve ağaçları ve üzüm asmalarıyla bezenmiş çardakları, oturma alanları ve grafiti çalışmalarıyla süslenmiş barıyla girince bizi mest etti. Odamızın hazırlanmasını beklerken iki katlı çardakların üst katında, misafirlerin oynaması için konulmuş masa oyunlarıyla zaman geçirdik. Biz iki kişilik odada kaldık. Gayet ferah, manzaralı (manzarası olmayan oda yoktur herhalde) ve klimalı (klimasız oda da yoktur herhalde), iyi bir odaydı. Fiyat-performans açısından ortalamaydı. Pansiyonun gerek işletmecisi gerek çalışanları, barmeni, aşçısı, kedisi çok tatlı sevecen ve sıcakkanlı insanlardı.

 

Gidiş ve dönüşümüzü otobüsle yaptık. Otobüs yolculuğu (İst Otogar.-Ant. Otogar) 8-9 saat sürdü. Antalya Otogar’ından Olimpos, Kumluca, Finike, Kaş otobüslerinden (15 Tl) birine binip Olimpos sapağında dinlenme tesisinde inip oradan her 20 dk bir ring yapan servislere (5 Tl) bindik. Bu servisler her 20 dk da bir sizi Olimpos sapağından alıyor aşağıdaki pansiyonlara tek tek dağıtıyor. Dönerken de yukarıya çıkan olursa onları alıp dönüyor. Aşağı yukarı kavramlarını kullanmamın sebebi; dinlenme tesisi yani Olimpos sapağı denilen yer dağın yukarı kısmında kalıyor ve manzarası çok güzel olan bir mekan… Aşağı dediğim yer ise liman kenti, sahil Olimpos. Yan tarafı Çıralı, caretta carettaların yumurta bıraktıkları sahil olan; Olimpos kadar güzel olan bir belde. İster o dinlenme tesisinden, ister Olimpos’tan sahilden ulaşım sağlayabilirsiniz. Biz gün sahil boyunca yürüyerek Çıralıya ulaşmıştık ve orayı da gezme şansımız olmuştu.

Eşyalarımızı yerleştirdik, etrafta neler var diye dolaşmaya çıktık. Olimpos minik, her şeyin iç içe olduğu samimi, salaş mekânların ve insanların olduğu; yazın her türlü aktivitenin olduğu bir belde. Bizim özel aracımız yoktu buna rağmen bir hafta boyunca bu küçük yerden ayrılma isteği duymadık. Her günü dolu dolu, eğlenceli, sıkılmadan geçti. Bir cadde düşünün o cadde üzerinde pansiyonlar, kafeler, turizm-aktivite acenteleri, barlar, büfeler ve caddenin sonunda antik kent sonrasında masmavi deniz… Antik kente girişi müze kartla yapabiliyorsunuz eğer yoksa ordan temin edebiliyorsunuz. Günlük veya haftalık giriş kartları da veriyorlardı hala değişmediyse. 18 yaşına kadar girişler ücretsiz, benim de kartım olduğu için kolayca giriş çıkış yapabildik. Antik kente giriş ve çıkış saatleri belli bir saat aralığında fakat gece de açık oluyormuş, biz bunu maalesef son gece fark ettik.

Deniz-güneş dışında neler yapabileceğimizi öğrenmek için işletme sahibiyle sohbet ettik. ATV, kano, tekne turları, dağ tırmanışı, kültürel turlar, vs. bir çok aktivite yapabileceğimizi söyledi. Kardeşim pansiyonun hemen karşısında ATV turları düzenleyen Olimpos Safari’ye ertesi günkü öğleden sonraki tura katılmak için bilgilerini verdi. Ben katılmak istemedim çünkü çok toz olacağını söylediler. Turlar 1,5 saat oluyor, bir sabah bir de öğleden sonra düzenleniyor. Kaybedenler Kulübünün çekildiği yerlere uğruyorlarmış ve dağ tepe geziyorlarmış. İki kişi de bir ATV yi kullanabiliyormuş. Kişi başı 50 lira verdik fakat şimdi elbette artmıştır. Kardeşim turdan sonra çok eğlendiğini, toza bulandığına değdiğini söylemişti.

 
 

Kaldığımız pansiyon sahile 15 dk yürüme mesafesindeydi. Bu yönü biraz kötüydü aracımız olmadığı için. İlk gün denizden dönüşte otostop çekmiştik, yerini tam hatırlayamadığımız için kaçırdık ve daha fazla yürümek zorunda kalmıştık J))) Sahile çok daha yakın pansiyonlar da vardı elbette fakat ya çok daha pahalı ya da özellikleri pek iyi değildi. Keşif yaparken aktivite düzenleyen yerlerden de bilgi aldık. Hemen hemen her yerde fiyatlar benzerdi, zaten programlar da aynıydı. Zest Turizm’den Batık Kent-Kekova-Demre (kişi başı 90 Tl) tekne turuna tatilimizin 3. günü katılmak için bilgilerimizi verdik, diğer aktiviteler için orada uzun yıllardır sportif aktiviteler düzenleyen, yaşayan Yıldırım Seçmen’in iletişim bilgilerini aldık. Yıldırım Bey ile kano turuna tatilimizin 5. günü katılmak için konuştuk. Böylece tatili kabataslak ilk gün şekillendirmiş olduk.

 

Daha sonrasında sahile indik, antik şehrin içinden geçerken ne kadar muhteşem olduğunu düşünmeden edemiyorsunuz. Her gün farklı bir yer keşfediyorduk. Farklı bir kalıntı, farklı birinin mezarını, farklı bir lahit, farklı bir bilgilendirme panosu. Zaten ilk gün 3-3,5 saatimiz sahile inmeden alanı gezmekle geçti. Sonraki günler de her geçtiğimizde en az yarım saat oyalandık. Likya yolunun başlangıcı da buradan başlıyor, tabelalarla gösteriliyor. “Antik Kentin günümüze ulaşmış kalıntılarının çoğu orman içinde ağaç ve çalılarla örtülü olup Helenistik, Roma, Bizans dönemlerine ait. Olympos’un günümüze kadar ulaşmış kalıntıları genellikle doğudan batıya doğru, hızla denize akan bir ırmağın ağzında ve her iki yakasında yer alır. Antik dönemde kenti ikiye bölen nehir yatağı bir kanal içine alınarak her iki yakası da iskele olarak kullanılmış ve köprü ile birbirine bağlanmıştır. Bugün köprünün bir ayağı yerinde durmaktadır. Güney kıyıda, Hellenistik Dönem’in çokgen örgülü duvarı ile yanındaki Roma ve Bizans onarımlarını işaret eden bölümü görülmektedir. Nehir ağzına yakın bir yerde küçük ve dik akropolde geç dönemlerden kalan yapı kalıntıları yer alır. Irmağın güney kıyısındaki Hellenistik temelli ve Roma onarımlı küçük tiyatro oldukça harap olup, girişin bir yanı iyi korunmuş durumdadır. Şehrin görülebilir diğer önemli yapısı ise ırmak ağzının 150 metre batısında yer alan tapınak kapısıdır. İon düzeninde küçük bir tapınağa ait olduğu mimari parçalardan Roma İmparatoru Markus Aurellius (İ.S. 172–173) adına yapıldığı da kapı önündeki heykel kaidesinden anlaşılmaktadır. Kalıntılar arasında en ilginci Antalya Müzesi‘nce yürütülen kazılarla gün ışığına çıkarılmış olan Kaptan Eudomus’un Lahdi‘dir. Nehir ağzının hemen yanında kayalığın oyuğunda yer alan lahit hem duygu dolu şiirsel ithaf yazıtında kaptanın adını vermesi hem de uzun kenarındaki gemi kabartmasında gemisinin şeklini vermesi açısından da büyük önem göstermektedir. Olympos’un doğusunda, sahilden 300 metre ileride Carettaların yumurta bıraktığı muhteşem kumsalı ve pek çok bitkinin yaşadığı sahil kumulları ile ünlü Çıralı yerleşimi yer alır. Kentin birkaç kilometre güneybatısındaki Çakaltepe olarak anılan yükseltinin güney yamacından devamlı olarak alev çıkar. Özellikle geceleri çok etkileyici olan bu doğa olayı metan gazının asırlardır aynı noktadan yeryüzüne ulaşmasından başka bir şey değildir. Bu doğa olayı Likya’da yaşayan ve soluğundan ateş püskürdüğüne inanılan Khimaira Canavarı ile özdeşleşmiş ve bu sayede Olympos, Bellerophontes Efsanesi‘ne ev sahipliği yapmıştır. Zamanla demirci Tanrı Hephaistos’un kült merkezi, Roma ve Bizans dönemlerinde de dini merkez olarak kullanılan alanda yer yer orijinal blokları görülebilen kutsal yol ile alevlerin etrafındaki bir takım yapıların temellerini görmek mümkündür. İç duvarları yer yer freskolarla süslü Bizans Kilisesi ise alandaki en anıtsal kalıntıdır.” Tarihin içinde zaman gezisi yaptıktan sonra yeşilin her tonunu barındıran nam-ı diğer Olympos Dağının eteğindeki pırıl pırıl parlayan masmavi denize ulaşıyorsunuz. Her denize gittiğimiz gün bu güzel yolu gidip gelmekle geçti. Sıcaklığın çok fazla olduğunda biraz zor olsa da değerdi sanırım.

 
 

2. gün kardeşim ATV turuna gitti, ben denize gittim. Akşamına gece hayatıyla ünlü olan caddesine çıktık. Cazz müzik yapan bir bara oturduk. Canlı performans inanılmaz güzeldi. Kaktüs Cafeydi sanırım. Her türlü müziğin olduğu mekanlar var, insanlar çok rahat ve salaş; bize bu müzik zevki yetti tadı damağımızda ayrıldık.

 
 

3. gün tekne turuna katıldık. Ada olan ve dondurmasıyla ünlü olan Kekovaya, depremden dolayı denizin altında kalan Batık Kente, Myra Antik Kentine ve Noel Baba Kilisesini gezdik. Çok keyifli bir gündü. Suluada Turu ile bu tur arasında kalsak da, bu turu tercih etmekten olduktan memnun kaldık. Çünkü Suluadada kültür turu olmayacaktı. Kültür turu yaparken de bol bol koylarda durup denizin tadını çıkardık, yüzdük. Koyların hepsi birbirinden nefisti. Çamur banyosu yapılan, kükürtlü bir yerde de durma imkânımız oldu. Günü güzel anılarla kapattık.

 
 

4. gün deniz-pansiyon yaparak geçirdik, akşamına bir barda 90’lar konseptli bir organizasyona katıldık, tabi ki çok keyifliydi.

5.gün Yıldırım Bey’in organize ettiği kano turu günüydü. Kanoyu kardeşimle idare ederken biraz çekişme yaşadık ama sonunda başardık. Kano turu en keyif aldığımız etkinlikti. Yıldırım Bey’in bilgisi ve yılların verdiği deneyimle her dakikasını kaliteli ve keyifle geçirdiğimiz bir aktivite oldu. Çeşitli mağaralara ve yarasa mağarasına girdik. Doğal akvaryum olan bir yerde dalış yaptık ve orada fotoğraflarımızı çekti, benimkiler her zamanki gibi kötü çıktı o yüzden kardeşimin fotoğraflarını koyuyorum. J Dönüşte caretta carettalarla birlikte kürek çektik. Yaklaşık 3,5-4 saat süren bir etkinlikti.

 
 

Son gün kardeşim çok yorgundu denize tek gittim, bir çok kişiyle tanışma fırsatım oldu bu sürede. Sahilin gece de açık olduğunu maalesef bu son gün öğrendim. Gece tekrar çıktığımda, antik kent ve sahil koruma alanı olduğundan herhangi bir yapı yapılmasına izin verilmiyor bu nedenle ışıklandırma olmadığından zifiri karanlıkta telefon feneriyle yürüyorsunuz. Sahile vardığınızda yazısız bir kuralla karşılaşıyorsunuz; herkes sahilde ama kimse ışık yakmıyor. El yordamıyla oturmaya yer buluyorsunuz ve gökyüzünde parlayan yıldızları izleyebilirsiniz ya da müzik yapanlara katılabilirsiniz. O gece o gün tanıştığım insanlarla muhabbet etmeyi, dağdan gelen yaprak hışırtı seslerini, denizden gelen esintiyle yıldızların önce parlayıp sonra gökyüzünde süzülmelerini, müzik tınılarını dinlemeyi ve eşlik etmeyi hafızamın çok değerli yerlerine kaydettim…

 

Alıntı: